Galmadı işte...

Zafer Kurtuluş

Benim ülkem diyebilir miyim buraya...
Gerçekten benim ülkem...
Beni yaşatıyor mu...
Beni çağrıştırıyor mu...
Neresinde beni barındırıyor...
Neresinde benim sesim oluyor...
Sokaklar benimle mi...
Akşamlar benimle mi...
Kahvehaneler beni mi ağırlıyor...
Nerede o yasemin tüten sokaklar...
Turunç ağaçlı sokaklar...
Fesleğen tüten geceler...
Yazları kapıların önünde korkusuzca oturduğumuz o akşamlar...
Molehiya ayıkladığımız akşamlar...
Turunç kabuklarını iplere dizdiğimiz günler...
Kapılarımızın önünde hasır sandalyelerde kahve ve macun misafirliklerimiz...
Nerde onlar...
Furun kebaplarımız...
Koylerimizde yer alan meyhanelerimiz...
Kendi yemeklerimiz...
Nerde Ahmet becerikli...
Nadide...
Çifte telli...
Kelleyi goyduk fırına...
Nerde tüm bunlar nerde...
Tütmüyor benim şarkılarım...
Çalmıyor benim eserlerim...
Nefes bile almak zor artık...
Başım yastıkta uyumak ve de sabah uyanmak zor artık...
Kilit, köpek ve de alarımda kurtarmaz...
Ne namus kaldı, ne mal, ne de can...
Eskisi gibi değil buraları...
Beni yaşatmıyor...
Tütmüyor ben...
Şoförler de değişti...
Saç, sakal bir arada ve teyipde arabesk...
Çalar Müslüm, çalar Gencebay...
Sırayla dizildi restoranlar da...
Adana, kokoreç, Lahmacun, çiğ köfte, kısır...
Galmadı furunda kebap, Kelle...
Omorfo oldu, Güzelyurt...
Vasilya oldu Karşıyaka...
Ve daha birçok yerleşim yer...
Evet...
Galmadı işte özümüz...
Galmadı işte benliğimiz...
Kültürümüz...
Yaşam şeklimiz...