Kehanetin bedeli

Alper Özsakınç

Kehanetin vururken yüzüme, kan toplamıştı gözlerim ve ben sana günahlarımın vebali ile gelmiştim ne sütten çıkmış ak kaşık ne de beyaz bir güvercindim.

Pişmanlık! yargısız infazının bendeki vücut bulmuş hali, anlatamadığım dertlerimin içimde büyüyen anlatılmaz öfkesi, yaşadığım hayatımın vazgeçilmezi, ömür törpüsü; peşinden sürüklendiğim süre gelenim, hayallerimin tarifsizi, hakettiğim ya da haketmediğim,felaketim yada mutluluğumun duvarımda çatlayan en artçı depremi.Bakışlarım; boşlukta sallanan bir su terazisi gibi dengesini kaybetmiş bulanık ve anlamsız.Şimdi ise sorular sorular sorular ,daha önce yüzlerce kez cevapladığım ama senin hala cevaplanmadığını sandığın saçma sapan kavgalarımızın tatminkarsız sonu.Bazen bende soruyorum kendime,neydi diyorum kimi zaman,neydi beni sana, seni bana getiren ,bildiğin bir yanlışı bilmediğim bir doğruyla değiştiren ,neydi aslından kaçıp da her dakika aslında seni aklıma getiren.Belkide  aşık olmaktı bu ,daha öncesi olmayan ,kendime söz geçiremezken başka birinin sözüne inanmam daha da ötesi onun ateşinde yanmam.

Kadın ve erkeğin en kutsal yemini ,aşk !Zaman  akıp giderken unuttuğun,yalnız kaldığında hatırladığın senin ,umursuz bir sabaha uyandığında, gözlerinin kilitlendiği,sensizlik saati.

Yokluğunun en sol istikameti ,kehanetinin en ağır bedeli.

Kuşlar!

Senin  en sevdiğin dokunmaya kıyamadığın özgürlüğümüzün simgesi .Kuşlar  başka ötüyor şimdi ,onlar çalıyor bizim melodimizi ve biz anlayamazken birbirimizi onlar için aslında bu dünyanın sarısı siyahı beyazı yeşili...