1. HABERLER

  2. EKONOMİ

  3. İnşaat işçiliğinden fabrika patronluğuna yolculuk
İnşaat işçiliğinden fabrika patronluğuna yolculuk

İnşaat işçiliğinden fabrika patronluğuna yolculuk

İnşaat işçiliğinden fabrika patronluğuna yolculuk

A+A-

İlkokul yıllarında inşaatlarda usta yanında çalışarak iş yaşamına başlayan, ardından inşaat ustalığı yaparken uluslar arası nakliye işine soyunan Hasan Onalt, Aslanköy’de alçı ocağı kurarak “Mesarya Alçı”, ardından boya işine girip bugün üç oğlu ile birlikte “Kale Boya” tesislerindeki 9 fabrikayı yönetiyor

Ali CANSU

Limasol’da Pendagumu köyünde doğdu. 8 kardeşten biriydi. Önce ilkokul yıllarında inşaatlarda usta yanında çalıştı. Ardından Türkiye’ye ilk nakliyeciliği yapanlardan oldu. Sonra Aslanköy’de alçı ocağı kurarak Mesarya alçı, ardından boya işine girip bugün üç oğlu ile birlikte Kale Boya tesislerindeki 9 fabrikayı yönetiyor.

KIBRIS’a konuşan Kale Boya Direktörü Hasan Onalt, bugünlere nasıl geldiğini anlattı.

“Limasol’da Pendagumu köyünde doğdum. Sekiz kardeşim vardı. Köyümüzde 750 nüfus vardı. Bunların 450’si Kıbrıslı Türk geri kalan 300’ü ise Kıbrıslı Rum idi. Babam ise İngiliz üslerinde çalışıyordu. Büyük abim Limasol’da bir matbaada çalışmaktaydı. Onun bir küçüğü İngiliz üslerinde çalışırdı. Üçüncü kardeşim ise köyde traktörümüz vardı, bağ ve bahçe ile uğraşıyordu. Köyde tarlalarımız vardı. Burada bağımız vardı ve üzümleri toplayıp satıyorduk. Ben güneyde ilkokulu bitirdikten sonra bir Kıbrıslı Rum ustanın yanında inşaatta çalışarak kendimi yetiştirdim. Köyümüzdeki Kıbrıslı Rum ve Türklerin evinde tamirat ve tadilat yaptım. Girişimcilik ruhum ta o zamana dayanıyor. 15 yaşına geldiğimde ise usta yanından ayrıldım. Bu süreç askere gidene kadar devam etti. Ardından 1974 Barış harekâtı olduktan sonra Boğaz’da Beşparmak dediğimiz bölgede askerlik yaptım. 1976’da terhis oldum. Tekrardan inşaat işine girdim ve bir yıl yürütebildim. Çünkü o dönemde Kuzey’de çok boş ev vardı ve hem ustaya hem de inşaata çok gereksinim kalmıyordu.

Türkiye’ye ilk kamyon ve TIR ile nakliyecilik yapanlardan biriyim

Ardından 1977 yılında kendime bir kamyon alarak nakliyecilik yapmaya başladım. Türkiye’ye ilk kamyon ve TIR seferi yapanlardan biriyim. 1978 yılında eşim Gönül Hanım ile evlendim. Üç tane de oğlum dünyaya gelmişti. Halil, Nezih ve Gürkan diye üç erkek çocuğum vadır.

1979’larda Türkiye’ye narenciye de götürürdük. Kıbrıs’tan Güzelyurt bölgesinden Türkiye’ye, oradan da kara yolu ile Habur Sınır Kapısı’ndan geçip Suriye’ye karpuz da götürdüğümüz günler oldu. Bu gidip gelmeler esnasında Türkiye’de bulduğum bazı ürünleri de ben kendim ithal etmeye başlamıştım. Soğanı kendim satın alıp Kıbrıs’a soğan getirirdim. Soğanları Seracılar Kooperatifi’ne verirdim. Ankara’ya yolum düştüğünde ise dönüşün tuz gölünün yanında küçük tuz temizleyen atölyeler vardı onlardan tuz yükler Kıbrıs’a getirip Eti Teşebbüsleri dahil bir çok yere bunları verirdik. 1984’e kadar kendi araçlarım ile nakliyecilik yaptım.

Çocuklarımın iki tanesi doğduktan sonra artık yurt dışına gidip gelmek bana da zor gelmeye başlamıştı.

9 yıl, günde 35 ton taş dizdim

1985 yılına geldiğimde kendim inşaattan geldiğim için bir iş kurmak istiyordum. Aslanköy’de alçı ocağı kurdum. Eski tip gamini dediğimiz dışı taş ile örülmüş gaminilerden esinlenerek ben de bu gamini dediğimiz türü yaptım. Taşı pişirmeye başlamıştım. Taşı yerden sökersiniz. Bunu ocağın içerisine dizersiniz. 1 metre boyunda yüksekliğine çıkılır ortası boş, üst tarfı ise kemer olarak örülür ve kemerin üzerine de dökme taş yapılırdı. Yaptığım ocaklar 35 ton kapasiteliydi. Bu taşları dizerken taş duvar ören birisi gerekiyordu. Sıradan bir vatandaş bu taşı dizip üst tarfını kemer şeklinde getiremez. Çünkü kuru taştır. Arada harç yoktur. Odunla yakılan bir sitemdir. Bir ocağı pişirmeniz için iki kamyon oduna gereksinim vardı. İki kamyon odun yandıktan sonra pişmeye yakın taşlar erimeye başlar ve taş suyunu attıktan sonra hafiflemeler olur ve çökmeler başlar. Eğer iyi yapamazsanız ve taşlar kömürün üzerine düşerse çoksıkıntı olurdu. Bu yüzden bunu bizzat kendim yapardım. Dokuz yıl günde 35 ton taş dizmek zorunda kaldım. Çift ocak yapıyorduk. Birini sabahleyin yapıp pişirdikten sonra diğer ocağa geçiyorduk. O dönem elektrik yoktu ve ilkel metodlarla traktörle çalışıyorduk. İlk günlerde ise el arabaları ile işliyorduk. Talep de çok vardı. Ürün de kaliteli olunca insanlar rağbet ediyordu.

Biz kaliteye çok önem veriyorduk. Çünkü inşaattan geldiğim için malzemenin nasıl olması gerektiğini biliyordum.

Alçıları eski çimento torbalarına koyardık

Taşı pişirmek için ilk zamanlar odun bulamazdık ve derelerden ılgın keserek, inşaaatları gezer çimento torbası toplar, çimento torbasını silkeleyip ağzını içe doğru büzerdik. Alçıyı iki plastik kova dökerek bunun içine koyup ağzını kapatır üst üste koyardık.

Böyle bir sitem ile 9.5 yıl uğraştım. Çaresizlik içerisindeydik. Çalışma hayatımda günde 16 saatin altına hiç bir zaman düşmedim. Çok yorucu olurdu. Çalışmazsam piyasayı bir başkasına kaptıracaktım. Önemli olan piyasada o üründe bir hakimiyetinizin olmasını sağlamaktır.

Ardından “Con tozu” dediğimiz bir ürün daha koyduk. Hazır alıp bunları paketleyip satmaya başladık. Bu toz duvara isprit atılan bir malzemedir.

Çaresizlik içerisindeydim, parasızlık diz boyu kazandığımız para ancak bir kaç işçiyi ve beni geçindirmeye yetiyordu. Derken aklıma bir fikir geldi ve “Ben bu sanayiciliği mutlaka yapmam lazım” dedim. İş güzel ama bir iki kalem mal vardı elimde. İki kalem ürün ile hayatınızı idame ettiremezsiniz.

Büyük oğlum ortaokul son sınıfa gidiyordu. Çocuk tenefüse çıktığı zaman Lefkoşa’nın içerisinde ürünlerimizi pazarlamaya gidiyordu. Bana yardımcı olmaya başlamıştı. Sonra biraz ithalat yaparak işimi güçlendirip yeni bir yer yapabilmeliyim dedim kendi kendime.

Kiremitten kazandığım para ile bugünkü ‘Kale Boya’yı yarattım

O yıllarda ülkemize kiremit ithal edilirdi. Ben de hemen Türkiye Çorum’a giderek bir kiremit fabrikası ile anlaşma yaparak iki üç yıl yüklü miktarda kiremit ithal ettim.

Buradan topladığım paralar ile şu an Aslanköy’de Kale Boya’nın olduğu yerde temel atmaya başladım. Kiremitten kazandığım para ile fabrikanın temellerini atmaya başladım. Bu üç dört yılımı aldı. Bu arada kiremit satmaya devam ediyordum. Yıl 1998’e gelmişti. Ardından şu anki Kale Boya’nın bulunduğu yeri bitirdim. Tamamen öz kaynaklarım ile yapmıştım. Çünkü borca girersem sil baştan olabilir diye tedbirli ve temkinli davranıyordum.

Eşim 10 yıl süre ile evimizde işçilere aralıksız yemek yaparak fabrikaya taşıdı. Bizim her zaman yanımızda oldu.

Ardından ben günümün yarısını dışarıda pazarlamada diğer yarısını ise içerde üretim yaparken büyük oğlum bana bir teklifte bulundu. “Baba beraber çalışacaksak parasal duruma ben, üretim durumuna sen bak dedi” ve böyle bir paylaşıma girdik. Günümüze kadar bu işler böyle sürdü. 1998’den itibaren ise ben kendimi tamamen üretime verdim.

1998 yılında Aslanköy’de şu anki Kale Boya tesislerine taşınmış olduk. Burada seramik yapıştırıcıları, derz dolgusu ve hazır sıvalar da dahil tüm yapı kimyasallarını yapmaya başladık. Con tozları bizim lokomotif malımızdı.

Başlangıç noktamız Mesarya Alçı’dır

Kale Boya’nın başlangıç noktasının Mesarya Alçı olduğunu söyleyen Hasan Onalt, ardından konuşmasına devam etti:

“Mesarya Alçı’yı hiç bırakmadım, bırakamadım. Mesarya Alçı diye eritilen alçı bugün eski evlerde 100 ve 200 yıllık alçının aynısı olan bir alçıdır. Buna biz baz alçı diyoruz. Mesarya Alçı, alternatifi olmayan bir alçı türüdür. Çok bir geliri olmadığı gibi üreten de yoktu ama ben onu zararıma bile olsa üretirim. Bugün çok büyük kapasitede bir alçı fabrikam vardır. Bu alçıyı sırf tükenmesin diye ayda bir gün çalıştırıyorum. Zararıma dahi bu alçıyı satıyorum.

Dünya markaları ile yarışmak bana ayrı bir haz veriyor

Boya üretimine ise 2000 yılında geçtik ve günümüze kadar devam ediyor. Onları da kendi içerisinde çeşitlendirerek en kaliteli biçimde üretmeye çalışıyoruz. Her zaman kendimizi yenileriz, çağın gerisinde kalmıyoruz. Dış ülkelerden gelen birçok dünya markaları ile sürekli rekabet içerinde olmamız ise bana ayrı bir haz veriyor.

İthal ürün olmamış olsa idi belki de biz şu anki konumda olmamış olabilirdik. Çünkü rekabet daima kaliteyi getirir. Kaliteli ürünler üretmek bize daima haz verir. Ardından, Kıbrıs’ta sektörün içerisine girdikten sonra birçok eksik bölümlerin olduğunu fark ettim. Kendi kendime, ithal edilen ürünleri ben niçin yapmayım dediğimi hatırlıyorum. Bu yüzden biz birçok alana girdik. Bugün Kale Boya çeşit olarak 400 kalemin kendi üretimi bir ürünü vardır. İyor, sonra trabez saç fabrikası kurarak üretime girdik. Alçıpanın aparatlarını da kurduk. Ardından profil, hasır, köpük ardından da sandviç panel fabrikalarını kurduğunu belirtti. Hasan Onalt bugün 9 fabrika ile hizmet verdiklerinin altını çizdi.

Yerli ürünler fonlarla korunmuyor

Hasan Onalt, büyük bir lojistik ağ kurduklarını ve Kıbrıs’ta en iyi dağıtım ağına sahip olduklarını söyledi.

Yanımızda 170 personel çalışıyor. Bunların 120 tanesi KKTC vatandaşıdır. Kıbrıslılar daha fazla masa başıydılar. Bu yüzden hammaliye gerektiren işleri de hammalcılar yapıyor.

Yaptığımız ürünlerimiz dıştan ithal edilen ürünler tarafından malesef korunmuyor. Bizde yüzde 10 ile 13 gibi bir fon yok. Maalesef bizim ülkemizde 90 ürünümüzde koruma yoktur. Diğer ülkelerde yüzde 100’e kadar fonlar vardır. Kendi yağımız ile kendi ciğerimizi kavurmaya burada gayret ediyoruz. İnsanüstü gayretle daha fazla çalışıyorum. Benim bugün 11 saat bir çalışma tempom var. İşinizi seveceksiniz. İşinize âşık olacaksınız. İşinize âşık değilseniz o işi götüremezsiniz. Severek yapılan her işin mutlaka getirisi vardır ve büyümeye de açıktır. Bunun en önemli ayağı ise çalışmaktan geçer. Bir işe girerken benim tavsiyem yarısı işi bilmektir. Yarısı ise cesarettir. Bu iki şeyi bir araya getirebilirseniz başaramayacağınız hiç bir şey yoktur. İş kuracak gençlere tavsiyem işi bileceksiniz. Yarısı bilmek ise yarısı da cesarettir. Bana göre en değerli şey ise biri sağlık, ikincisi zamandır. Sağlıktan sonra en değerli şey bana göre para değil, zamandır. Zamanınızı boşa harcamayın. Sağlıklı bir zamanınız var ise gerisi gelir.

Mesarya unvanı ile başladık. Bugün Kale Boya bir marka oldu

Bugün oğlularım ile şirketi birlikte yürütürüz. Burada da ben kendimi şanslı sayıyorum. Çocuklarım işlerini severek yaparlar. Hasan Onalt Sanayi Limited Şirketi bir aile şirketidir. Bu şirket kendi içinde markalara ayrılır. Birçok markamız vardır. Bunları kendimiz yarattık. Kale Boya bugün güçlü bir marka oldu.

İlk olarak Mesarya unvanı ile işe başlamıştık ardından 1998 yılında şirketleşerek Hasan Onalt Sanayi Şirketini kurduk ve Kale Boya ismini yarattık. Kale Yapı Kimyasalları, Kale Metal gibi isimlendirip marka olarak piyasaya sunduk.

2 tane uluslararası altın kalite ödülümüz var

Uluslararası standart belgelerimizin yanında, uluslararası ödüllerimiz de vadır.

Ürettiğimiz yerli ürünlerden iki sefer Fransa’da Paris’te uluslarası altın kalite ödülü aldık. Biz standartların üzerinde ürünler yaptık, yapıyoruz da. Eşim bu süreçte bana çok destek oldu. Eşimin desteğini hiçbir zaman inkâr edemem. Eğer aileniz yanınızda olmaz ise hiç bir zaman bir yere varamazsınız. Eşler mutlaka bir birine yardımcı olmalı ki işleriniz yürüsün. Aile şirketlerinde bu daha da öne çıkıyor.

İleride daha büyük yatırımlar düşünüyorum. Kıbrıs ada ülkesi olduğu için birçok ürün buraya ithal ediliyor. Bizim artık üretmemiz gerekir. İhtiyacımızın en azından yüzde 50’sini üretmemiz şart. Nüfus artıyor. İleride daha büyük yatırımlar düşünüyorum. Bunları üretmezsek bugün gelen yabancı turist ve öğrenciyi ithal mal ile doyurmak zorunda kalırız.

Boya ihraç ediyoruz

Kale Boya’nın ada sınırlarını aştığını ifade eden Hasan Onalt, ihracata da başladıklarını kaydetti. Her geçen gün artan bir kapasiteyle ihracatlarını Castle Boya markasıyla yürüttüklerini kaydeden Onalt, bir KKTC markasını dünya piyasasına sürmenin gururunu yaşadıklarını da sözlerine ekledi.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.