1. YAZARLAR

  2. Uz. Psikolog Gülşen Özgü Koşucu

  3. Aşkı Nasıl Tanımlayabiliriz? Evlilikte Hangi Duygu Baskın Olmalıdır?
Uz. Psikolog Gülşen Özgü Koşucu

Uz. Psikolog Gülşen Özgü Koşucu

Yazarın Tüm Yazıları >

Aşkı Nasıl Tanımlayabiliriz? Evlilikte Hangi Duygu Baskın Olmalıdır?

A+A-

Aslında aşk ve sevginin birden çok tanımı vardır ve herkes için bu iki duygunun tanımı farklılaşmaktadır. İnsanlar hayat tecrübelerine ve yaşadıkları ilişki deneyimlerine göre aşk ve sevgi duygusunu tanımlamaktadırlar. Dolayısıyla, bu yazıda ben kendi deneyimlerime ve düşüncelerime göre aşk ve sevginin tanımını yapacağım. Bana göre aşk ve sevgi arasındaki farkı en iyi anlatan cümle şudur: Herkes çocukları, ağacı, hayvanları, güneşi, bulutu, çiçekleri, arkadaşları veya ailesini sevebilir ama bunlara aşık olamaz. Sevgili veya eş olabilmek için sevgiden öte bir duygu olması gerekir ve bunun adı da aşk…  Sevgili veya eşle bir bütün olabilmek için çekim gücü ve tutkunun olması gerekir, tutkunun olabilmesi için de aşkın varlığı gerekmektedir.

 Bir çok kişinin ilk görüşte aşkın var olduğuna inanmadığını duyuyorum ve ne yazık ki aşk duygusunun ne olduğunu tatmadan evlilik gerçekleşiyor ve aşık olmadan hayata gözlerini yumuyorlar. Aşk o kadar güçlü bir duygudur ki kimyası üzerine yapılan araştırmalarda, aşk sırasında beyinde keyif verici, rahatlatıcı, vücuttaki sızıları azaltıcı, morfin benzeri bir madde salgılandığı bulunmuştur. Boşanma aşamasında olan kişiler psikoterapiye baş vurduklarında “sizi karşınızdaki kişiye evlenmenize iten sebepler nelerdi” sorduğum zaman şuna benzer yanıtlar alıyorum.  “Birbirimize çok benziyorduk, kendisini tanıdıkça sevdim, bana iyi davranıyordu, ailesi iyi, yaşım gelmişti, artık çocuk sahibi olmak istiyorum, ortak yönlerimiz çok, evine bağlı bir kişi, maddi durumu iyi, sakin, zeki ve çalışkan birisi”Bir de boşanma aşamasında olan çiftlerden en sık duyduğum cümle de şu “hoşlanmadığım yanları vardı ama “ben onu değiştireceğime inanıyordum”. Farkındaysanız saydıkları nedenler arasında duygu yok sadece sebep ve mantık var…. “İlk görüşte aşık olan kişi de ise sebep veya mantık yok sadece o kişinin “kendi varlığı yetmektedir”. Yani kişinin tenine, duruşuna, yürüyüşüne, bakışına, gözlerine, saçlarına veya sesine aşık olunmaktadır.

Peki, sadece aşık olunmak evliliğin sürdürülmesinde yeterli  mi?

Evliliğin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için aşk ve tutkunun yanında emeğin, saygının, sabrının ve fedakarlığın olması gerekmektedir. Evlilikte aşkın daimi için zaten tüm bunların olması çok önemlidir. Kadını erkeğe, erkeği kadına yönlendiren aşk olmazsa, iki cins birbirine katlanması gerektiği zaman bunu yapamaz. Aşkta ideal olan sadakate dayalı, sevgi, saygı ve güven bağlarıyla sarmalanmış bir ilişki olduğuna inanmaktayım. Genel olarak en çok merak edilen sorular arasında evliliğin aşkı söndürüp söndürmediğidir. Aslında aşkı söndüren evlilik değil, kişilerin kendisidir. Yani aşkı canlı tutacak davranışlar sergilenmiyorsa zaten aşk bitmeye mahkûmdur. Aşk, yanan bir ateş gibidir. Yanan ateşi canlı tutmak için çaba harcanması gerekmektedir. Ateş yanarken arada bir sönmeye başladığında, gereken bakım ve ilgiyi gördüğü zaman tekrar alevlenmektedir. Aşkın ise sönmesinin nedeni, aşıkların aşk ateşin içine atlayıp,  sürekli onu canlı tutmaları gerektiğini unutmalarıdır.

Aşklarını uzun yıllar devam ettiren çiftler, fırtınalı dönemler yaşasalar bile gemiyi terk etmemiş ve bağlılıklarından ödün vermeden beraberliklerini sürdürmeyi başarmış kişiler olduklarına inanmaktayım. Bu da ancak ilişkiye emek ve değer vermekle olanaklıdır. Bir kişiden “kırk senedir aynı kişiye aşığım’ sözünü işitmek çiftlerin birbirlerini mutlu etme çabalarının sonucudur. Yani ben ve sen değil, “biz” olabilme gayretleridir. Uzun süre devam eden aşklarda sevgi azalsa bile hiçbir zaman o büyü, tutku veya çekim kaybolmamıştır. Birbirine aşık olan çiftler, aşk ateşi sönmeye başladığında onu tekrar nasıl alevlendirecekleri konusunda çözüm aramak ve sorunları ortadan kaldırmak için çaba gösterirler.

Çiftlerdeki aşkın sönmesindeki en geçerli sebeplerden birisi zamanla ilişkideki heyecanın azalması ve hayatlarının rutinleşmesinden dolayı birbirlerinden sıkılması olduğu kanaatindeyim. Birbirlerinden sıkılmasının sebebi ise birlikteliklerine ayırdıkları zamanın, enerjinin ve ilginin azalmış olmasıdır. Bu durum kalıcı olmayabilir. Çiftler, karşılıklı olarak ilgilerinin azaldığını fark ettiklerinde, eşlerini hoşnut etmeye çalışırlarsa aşk ateşi yeniden alevlenebilir. Maalesef pek çok ilişki ve evlilik bu çabayı gösterilmediği için olumsuz yönde etkileniyor.

Kısacası, eğer sizde şanlı kişilerdenseniz ise ve aşkı yakalamışsanız onu söndürmemeniz için gayret etmenizi önermekteyim. Yaşadığınız en ufak bir sorunda yılmayıp engelleri aşmaya ve ilişkinin daha derinlik kazanması için çaba göstermenizi tavsiye etmekteyim. Böylelikle de aşkınız yok olma tehlikesiyle de karşı karşıya kalmaz. Aşkınızı renklendirmeyi ve canlı tutmayı unutmayınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.