Türkiye’de karanlık bir dönem!
Son günlerde Türkiye’de medyanın karşı karşıya kaldığı baskı alışkanlıkları bir kez daha gündeme geldi.
Gazeteci Barış Pehlivan, Halk TV Sorumlu Müdürü Serhan Asker ve program sunucusu Seda Selek’in, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’yla ilgili bir bilirkişi ile yapılan telefon görüşmesinin yayınlanması sebebiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gözaltına alınması, basın özgürlüğüne yönelik ciddi bir tehdit olarak değerlendirilmektedir.
Pehlivan, Asker ve Selek’in gözaltına alınmasına sebepler arasında, “Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması” ile “Bilirkişiyi etkilemeye teşebbüs” suçlamaları bulunmaktadır. Bu durum, yalnızca olayın içeriği değil, aynı zamanda Türkiye’de medyayı susturma çabalarının bir yansıması olarak ilerleyen süreçte toplum nezdinde kaygılara yol açmaktadır. Gazetecilerin, kamuoyunu bilgilendirme amacıyla gerçekleştirdiği bu tür yayınlar, ancak bağımsız bir medya ortamında anlam kazanabilir.
Basın özgürlüğü, demokratik bir toplumun en temel taşlarından biridir.
Gazeteci ve medya mensuplarının görevlerini yerine getirebilmesi, halkın bilgilendirilmesi ve gönüllü olarak seçtikleri yönetimleri denetleme haklarının olduğu anlamına gelir. Ancak, haber değeri taşıyan bir konunun soruşturmaya tabii tutulması, bir yandan yargı sürecinin etkinliğini sorgulatırken, diğer yandan toplumda korku ve kaygı yaratmaktadır.
Bu olay, Türkiye'deki basın özgürlüğü konusundaki endişelerin bir parçası olarak değerlendirilmektedir.
Son yıllarda, birçok gazeteci ve medya çalışanı benzer şekilde tutuklanmış ve haber yapma özgürlükleri kısıtlanmıştır. Bu durum, Türkiye’nin uluslararası arenada basın özgürlüğü endekslerinde gerilemesine ve otoriter bir yönetim anlayışının yerleşmesine yol açmaktadır.
Medyanın, güce tabi kılınması, demokratik normların ve insan haklarının ihlali anlamına gelir.
Basın, kendi işlevini yerine getirebildiği oranda toplumun bilgilenme ve bilinçlenme düzeyinin yükseldiği bir araçtır. Ancak, korku ve baskı altında bir medya, kamuoyunda gerçeğin peşinde koşan bir ses yerine, yalnızca iktidarın daha fazla kontrolü ile sınırlı bir ses haline gelir. Bu da, halkın bilgiye erişim hakkını ihlal eder.
Pehlivan, Asker ve Selek’in haklarındaki suçlamaların ve gözaltıların sona ermesi, sadece bu bireyler için değil, Türkiye’de bağımsız gazeteciliğin geleceği için hayati öneme sahiptir. Medya, sadece haber vermekle kalmamalı, aynı zamanda bir denetim mekanizması olarak görev yapabilmelidir.
Toplumu aydınlatma çabasında olan gazetecilerin özgür bir ortamda çalışmaları, Türkiye'nin demokratikleşmesi için elzemdir. Hiçbir gazeteci, yalnızca görevini yaptığı için tutuklanmamalı ve yargılanmamalıdır.
Barış Pehlivan, Serhan Asker ve Seda Selek’in durumu, yalnızca onların değil, tüm medya camiasının ve dolayısıyla demokrasinin geleceği açısından büyük bir sınavdır. Bu nedenle, özlenen özgürlük ikliminin yeniden tesis edilmesi için toplumun her kesiminden dayanışma ve destek sağlanmalıdır.
YAZIYA YORUM KAT