1. YAZARLAR

  2. Muhammet Gözay

  3. Başörtüsü ile Örtülen Protokoller
Muhammet Gözay

Muhammet Gözay

Yazarın Tüm Yazıları >

Başörtüsü ile Örtülen Protokoller

A+A-

Son günlerde Kıbrıs’ta yaşanan gelişmeler, her zamankinden daha fazla dikkat çekiyor. Başörtüsü meselesinin, Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki etki ve yetkisini artıran bir protokolün onaylanmasıyla örtüldüğü yönündeki iddialar, bu durumu daha da tartışmalı hale getiriyor. 

Bugün imzalanan protokol, birçok kişi tarafından “vesayet belgesi” olarak nitelendirildi. Bu protokolle, Kıbrıs’taki iş gücü alımına ve ücret belirlemelerine dair kararların Ankara’da alınacağı yönündeki endişeler, adanın geleceği üzerine ciddi bir belirsizlik yaratmakta.
Protokol, Kıbrıs’ta iş gücü alım süreçlerini Türkiye’ye bağımlı hale getirirken, aslında adanın özerk yönetimini de sorgulayıcı bir duruma soktu. Artık Kıbrıs’ta işçi alımı, personel ihtiyaçları ve belirlenen ücretler gibi kritik kararların Ankara’da verileceği ifade ediliyor. Bu durum, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) iç yönetiminde bağımsızlığı sona erdirirken, Türk yetkililerinin daha da fazla otorite sahibi olmasına yol açıyor. 

Tüzük geri çekilse bile, bu protokolun etkisi altında Kıbrıs’ın yerel yönetimi, Ankara’nın iradesine bağımlı hale gelecektir.
Bu noktada, Kıbrıs’ın mevcut siyasi durumu ve yönetim geleneği göz önünde bulundurulmalıdır. 

Bir ülkede yönetim, sadece mevcut Cumhurbaşkanı'nın kim olacağıyla tartışılamaz. Asıl mesele, gerçekten yönetilebilir bir ülkenin kalıp kalmayacağıdır. KKTC’nin bağımsız yönetimi, uluslararası alanda tanınmaması sebebiyle zaten zayıf bir konumdayken, Ankara’dan gelecek yeni düzenlemelerle bu durum daha da karmaşık hale gelecek. Kıbrıs, yıllardır uluslararası alanda yalnız kalmış bir ülke olarak bu adımlara karşı nasıl direnç gösterebilir?
Protokollerle yürütülen süreçler, Kıbrıs'ın en büyük korkusu olan örtülü ilhakı gündeme getirmekte. Uluslararası hukuka göre ilhak mümkün olmasa da, dünya tarafından yalnız bırakılan bir KKTC’de, devletin iç işlerine karışan protokoller aracılığıyla yönetim etkilerinin artması, pekâlâ bir tür ilhak olarak değerlendirilebilir. 

Bu durum, Kıbrıs halkının kendini nasıl ifade edeceği ve uluslararası düzeyde nasıl bir destek bulacağı sorularını gündeme getiriyor.
Bu bağlamda, Kıbrıs’ta dimdik ayakta durmaya çalışan tüm siyasi adayların sorumluluğu hayati öneme sahiptir. Şayet atanan bir daire müdürü, yerel yönetimden daha fazla yetkiye sahipse, bu durumda yerel yöneticilerin ne kadar işlevsel olduğuna dair şüpheler ortaya çıkacaktır. 

Dolayısıyla, adaylar şu soruyla yüzleşmek zorunda: "Gerçekten hangi ülkeyi yönetmeye talip oluyorsunuz?" 
Şu an Kıbrıs’taki siyasi iklim, sadece bir liderlik mücadelesi değil, aynı zamanda adanın geleceğini belirlemek üzere yönlendirilmiş bir mücadelenin parçasıdır. Başkalarının kararlarıyla belirleyeceği bir yönetim anlayışı, Kıbrıs halkının kendi kaderini tayin hakkını elinden alacak bir durumdur. 
Özetlemek gerekirse, Kıbrıs’ta yaşanan bu gelişmeler, yalnızca iç meselelerle sınırlı kalmamakta, aynı zamanda international ilişkilerde ve hukuktaki büyük değişimlere zemin hazırlamaktadır. 

Kıbrıs Türk halkı, geçmişte yaşanan tecrübelerden de ders alarak, kendi iradesini ve geleceğini belirleme mücadelesini daha da güçlendirmek durumundadır. Aksi takdirde, gelecekte daha ağır sonuçlarla karşılaşmaları kaçınılmaz olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.